Adil Gökşin
  1. Gönderiler
  2. Yazarlar
  3. Yazılar
  4. Zafer Karatay Röpörtajı

Zafer Karatay Röpörtajı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
  • Yarım asırdır Kırım Tatar Milli Hareketi’nin içindesiniz. Gençliğinizde size yol gösteren en değer verdiğiniz büyüğümüz kimdi?

 

Bu sene Kırım davasına aktif olarak katılmamın 50. yılı. 1975 yılında, üniversiteyi kazandığım yıl, Ankara’da Kırım Derneğimizin Kırım halk oyunları çalışmalarına katıldım. O dönem başkanımız rahmetli Feyzi Rahman Yurter idi. Ben ve ağabeyim Serdar bütün yaz tatillerimizi veya uzun okul tatillerini hep Ankara’ya yakın köyümüzde, tarlada, bağda bahçede çalışarak geçirmek, geçimimizi temin etmek zorunda olduğumuz için ondan önce dernek faaliyetlerine katılma fırsatımız olamadı.

 

Amcalarım, Ankara’da hakimlik yapan rahmetli Osman Bavbek Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretimi üyesi, Kayseri Erciyes Üniversitesinin kurucu rektörü Prof. Dr. Sıddık Karatay köyümüzün ilk üniversite okuyan öncüleriydi. Köyümüzde bizlere dahil herkese pek çok noktada öncülük ettiler, yol gösterdiler, desteklediler. Elbette, o ikisi bütün ömrüm boyunca her zaman fikirlerinden, dünya görüşlerinden, tavsiyelerinden yararlandığım insanlardı. Onların yönlendirmesiyle katıldığım Kırım Halk oyunları çalışmalarında Hakan Kırımlı ve başka arkadaşlarla ilk defa tanışma fırsatım oldu. Emel dergisinin yayınını üzerimize alma döneminde ve aldıktan sonra da fikirleriyle, tavsiyeleriyle, yaptığı hizmet geçmişiyle en çok ilham veren kişi Müstecib Ülküsal oldu. Hakikaten, bizim Kırım davamızda, muhaceretteki mücadelemizde eşine rastlanmayacak derecede fedakar bir büyüğümüzdü. Elbette fikri yönden gelişmemde pek çok insanın, yazarın; Mustafa Kemal Atatürk’ün, İsmail Gaspıralı, Cafer Seydahmet, Numan Çelebi Cihan ve diğer insanların mücadeleleri bana hep ilham verdi, yönlendirdi ama bu çok uzun bir makale konusu.

 

  • Kırım Tatar gençliğinin kimlik bilinci sizce geçmişe göre nasıl değişti? Sizin gençliğinizden farklı olarak gördüğünüz noktalar nelerdir?

 

Her dönemi kendi şartları içerisinde analiz etmek, değerlendirmek gerekir. Ama şunu söylemem lazım: Biz dört beş genç arkadaş, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra bir araya geldik ve Kırım için neler yapabiliriz diye buluşarak fikirleşmeye ve bir şeyler yapma gayretine giriştik. İlk defa 1981 yılında, artık unutulmuş, Türkiye’de yapılmayan tepreçi düzenledik ve bu tepreç ilkesel olarak sadece gençleri davet ettik.

 

Çünkü Kırım için gençlerden oluşan yeni bir kadro, yeni bir hareket oluşturmak arzusundaydık. O yıllarda, 12 Eylül öncesinin getirdiği siyasi kamplaşma, terör olayları, şiddet sarmalı içersinde ana babalar özellikle gençlerin bir araya gelmesi ve faaliyetler içerisinde yer alması konusunda çekinceler içerisindeydi. 1981 yılında çevremizde Kırım’a ilgi duyabileceğini düşündüğümüz, az ya da çok ilgisi ve bilgisi olan gençleri davet ettik, 40 kişilik otobüsün ancak yarısından biraz fazlasını Kırım Tatar gençlerden oluşturabildik, diğerleri de bizim tanıdığımız Azerbaycan, Kerkük, Türkistanlı arkadaşlarımızdı.

 

Gençleri ve Kırım davası için mücadele edebileceğimiz insanları bir araya getirme çalışmalarımızı düzenli olarak sürdürdük. Duyduğumuz, adresini bulduğumuz, hem Ankara içerisinden hem diğer illerden insanlarla ve gençlerle temas kurmaya gayret ettik. Sonraki yıllarda bu tepreçlere giden otobüslerin sayısı katlanarak arttı ve tepreç geleneğinin de canlanarak Türkiye geneline yayılmasına vesile olduk. O yıllarda ayrıca düzenli olarak perşembe toplantıları yaparak fikirleşiyor, çeşitli çalışmalar yapıyorduk ve bunun neticesinde Emel dergisi sorumluluğunu biz gençlere devretti büyüklerimiz. Fakat o yıllarda Kırım bayrağımızın olduğunu bile bilmeyen insan sayısı inanılmaz çoktu, İsmail Gaspıralı yeterince bilinmiyordu, sürgün ve sürgündeki mücadelemiz yeterince bilinmiyordu, şanlı tarihimiz yeterince bilinmiyordu ama biz Emelcilerin o yıllarda gösterdikleri büyük gayretler, diğer olaylarla birleşerek günümüzdeki seviyeye geldi, artık sosyal medyanın da etkisiyle birçok insan daha çocukluk yaşlarında Kırım Tatar bayrağını biliyorlar, Ant Etkenmen Marşı’nı biliyorlar, Kırım’la ilgili şarkıları, türküleri, yırlarımızı biliyorlar ama bütün bunlar içerisinde gençlerin ilgisini dağıtabilecek, onları farklı kanallara da yönlendirebilecek son derece fazla ilgi alanları var. Bizim eski yıllarda belki az sayıda ama daha bilinçli ve daha inançlı, uzun süreli mücadele eden insan sayımız vardı. Şimdi ellili altmışlı yaşlara gelen ve hala Kırım davası içerisinde aktif olan, o yıllardan beri mücadele içerisinde olan Türkiye genelinde, yurt dışında arkadaşlarımız var.

 

Bizim o yıllarda içinde bulunduğumuz şartlar ve imkanlar şimdiki dönemlere göre çok sınırlı idi. Ama bizden önceki nesillere göre daha fazla imkanlarımız vardı. İsmail Gaspıralı, Numan Çelebi Cihan Cafer Seydahmet Kırımer, 1917 yılında Cumhuriyetimizi kuranlar, Müstecib Ülküsal ve Emeli neşredenler bize göre çok ama çok daha zor şartlarda mücadele ettiler ve başardılar. Bugün, gençlerimiz bize göre çok daha şanslılar ve birçok imkanlara sahipler. Kırım için, milli dava için çok daha fazla şey yapabilecek şartlara sahipler. Bizler 1980lerde kahve köşelerinde, evlerde, rahmetli Dr. Çiçek Kırımlı teyze muayenehanesini kapatıp gidince onun muayenehanesinde toplanabiliyorduk. Şimdi birçok şehir, kasaba ve köylerde derneklerimiz var. Dünyanın neresinde olursa olsun aynı fikirde ve istekte olan kişilere, gazeteciye, bilim insanına siyasetçiye ulaşmak, haberleşmek kolay. Önemli olan bu fikri ideali benimsemek, içselleştirmek, bu davayı bir hobi olarak değil hayatının ayrılmaz bir parçası olarak görmek, az ya da çok ama sürekli bir hizmet etmeyi sürdürmektir. Bunu bilinçli ve teşkilatlı, yardımlaşarak İsmail Gaspıralı’nın dedi gibi elinden gelen işi yapmaktır.

 

3- 2014’ten beri Rus işgali altında yaşayan, işgal altında doğmuş Kırım Tatar çocuklarının fikri dünyasının Rusya yanlısı olarak şekillendiğini düşünüyor musunuz?

 

Maalesef, Rusya’nın Kırım’ı işgal süresi uzadıkça yoğun propaganda altında büyüyen, yetişen gençlerimizin, insanlarımızın etki altında kalmamaları mümkün değil, elbette işgal altındaki Kırım’da her şeye rağmen bilinçli olan, evlerinde, kendi hayatlarında çocuklarına milli bilinci aşılamaya gayret eden aileler var fakat Rus propagandasının etkisinde kalabilecek insanlar da elbette olacaktır, bunun ne kadar olacağını kestirmek, tahmin etmek zor fakat unutulmamalı ki Stalin devrinde yapılan propaganda ve sürgün yıllarındaki baskılara rağmen bizim insanlarımız milli kimliklerini korumayı başardılar. İnanıyorum ki, bizim kahraman halkımız bu işgal yıllarını da başarılı bir şekilde, en az zararla atlatacaklar.

 

4- Kırım Tatarları arasında zaman zaman görülen bölünmüşlüğün sebebi sizce nedir? Bunun çözümünü nasıl görüyorsunuz?

 

Bu, bölünmüşlükten ne anladığınıza bağlı. Kırım’ın 1783 yılında işgal edilmesinden sonra dalgalar halinde Kırım’dan göçler oldu. 18 Mayıs 1944’te halkımız sürgün edildi darma dağın olduk. Doğal olarak, sosyolojik olarak farklı coğrafyalarda farklı kültür, dil vb çevrelerinde yetişen insanların hayata bakışları, günlük hayattan beklentileri, tarihe bakışları, bilgileri farklı olmuştur. Herkesin aynı bakışa, aynı yaklaşıma sahip olması beklenemez. Burada önemli olan Kırım’a hizmettir. Kırım’ın istiklali için mücadele etmektir. Bunun için, siyaset, dil ve edebiyat, kültür, sanat, eğitim kısaca bir milletin ihtiyacı olan her sahada mücadele edecek insanlara,

kuruluşlara ihtiyacımız var. Şükürler olsun halkımız büyük bir mücadeleden sonra Vatan Kırım’a dönebildi, Kurultayımız toplandı, halkımızı temsile yetkili en üst organ olarak Kırım Tatar Milli Meclisimiz seçildi. Maalesef şimdi yeniden yurdumuz Rusya’nın işgali altında. Türkiye özeline gelince, Türkiye’de bugün 50’den fazla sivil toplum örgütümüz var, 1980’lerin ortalarına kadar sadece Ankara, İstanbul ve Eskişehir derneğimiz vardı, onun öncesinde ise Türkiye’de böyle bir oluşum yoktu. Şu anda derneklerimizin ezici bir çoğunluğu, neredeyse tamamına yakını Kırım’ın Rusya tarafından işgal edilmesine karşı, Rusya’ya karşı mücadele ediyorlar. Sivil toplum örgütlerimizin bir araya geldiği Kırım Tatar Teşkilatları Platformu, Dünya Kırım Tatar Kongresi; Kırım Tatar Milli Meclisi’nin ve Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun yanında olduğunu açıkladılar ve bu pozisyonlarını devam ettiriyorlar. 1-2 tane Rusya’nın kontrolünde yapı var. Biliyorsunuz, Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu açıkladı, Kırım’daki Rus işgalinden sonra Rusya özellikle Kırım’daki Kırım Tatar Milli Meclisi’ni en güçlü şekilde destekleyen teşkilatları bölmek için milyonlarca euro bütçe ayırdı. Bu artık bir sır değil. İçimizdeki çürük elmaları bulup onları kullanmaları da söz konusu. Önemli olan yukarıda belirttiğim konuda ve emel birliği içerisinde hareket etmek. Her sivil toplum örgütümüz kendi bölgesinde kendi imkanları içerisinde veya diğer dernek ve vakıflarla ortak davamıza yararlı faaliyetler yapabilirler. Bunlar yönetici arkadaşlarımızın becerisine, kabiliyetine ve imkanlarına bağlı olna şeyler. Kendi faaliyetlerini, kendi bulundukları alanda, kendi kararlarını verip, kendi kültürel faaliyetlerine yürütürler. Elbette sosyal medyada ve diğer yerlerde kerameti kendiliğinden menkul, kendini akıllı zanneden insanlar, sağa sola dil uzatıp iftiralar atabilirler, bunlar insanoğlunun doğasında olan bir şey, yani düşünün peygamberimiz döneminde peygamberimize bile iftira atan insanlar vardı, dolayısıyla bunlar olacaktır. Allah herkese akıl ve fikir vermiş, her insan haramla helali ayırt etmeli, Kırım için samimiyetle doğru, dürüst, düzgün hizmet yapan insanlarla; hiçbir şey yapmadan, dedikodu üreten, gereksiz eleştiriler yapan insanları birbirinden ayırt etmeli.

 

  • Emel Kırım Vakfı’nın Kırım meselesinde üstlendiği rolü nasıl değerlendiriyorsunuz? “Keşke” dediğiniz, eksik veya yanlış yaptığınızı düşündüğünüz noktalar oldu mu?

 

Emel Kırım Vakfı, aslında Emel dergisinin sahip olduğu, ortaya koyduğu değerlerin kurumsal şekle bürünmüş hali. Emel dergisi 1930’da yayına başladığı günden itibaren yolbaşçımız Cafer Seydahmet Kırımer’in isteğiyle Kırım İstiklal davasının savunucusu, Kırım Türklerinin sesi, milli yayın organı olarak çıkmaya başladı, Emelciler de bu mücadelenin neferleri oldu. Emel ve Emel ruhu o günden bugüne devam etmektedir, elbette Emel Kırım Vakfını bugünkü üye sayısıyla tanımlamak doğru değildir, örneğin Türkiye’deki pek çok derneğin kuruluşunda Milli Meclis etrafında toplanan Emelcilerin rolü çok önemlidir. Bugün Kırım Derneği Genel Başkanı Mükremin Şahin, Kırım Vakfı Başkanı Tuncer Kalkay, idare heyetindeki arkadaşlar, başka şehirlerde derneklerimizin kuruluşunda veya idarelerinde aktif rol oynamış, milli dava yolunda katkı sağlamış pek çok Emelci arkadaşımız var. Olmaya da devam edecektir. Biz Emelciler, Kırım davasının İsmail Gaspıralı’dan Numan Çelebi Cihan’a oradan Cafer Seydahmet vasıtasıyla Kırımoğlu’na uzanan bu yolda Kırım Türklerinin birlik içerisinde, Kırım’ın kurtuluşu için mücadele etme konusunda birleştirmeye, yönlendirmeye ve Kırım’da milli varlığımızın yeniden tesis edilmesi yolunda üstümüze düşen gayretleri yapmaya gayret ediyoruz. Emel Dergisi, Emelciler Kırım davasında tarihi rol oynamışlardır. Muhaceretteki milli mücadeleyi canlı tutmuş, milli bilinci insanlarımıza aktarmış ve 1990’larda sürgünden vatan Kırım’a dönen halkımızla milli hareketimizle muhaceret arasında çok sağlam bir köprü olmuştur. Bunu doktora tezimde geniş olarak yazıyorum. Pişman olduğum şeyler elbette var. En önemlisi, 1989-1990’lardan itibaren, biz Emelciler bütün imkânlarımızla Kırım’da halkımızın var olması, milli ve dini medeniyetimizin canlanması, milli haklarımızın geri alınmasına yardım ettik. Rusya’nın işgalinden sonra özellikle Türkiye’de büyük bir kütüphane, arşiv ve enformasyon merkezi ihtiyacı olduğu ortaya çıktı. İmkanlarımızın bir kısmını bu yönde burada kullanmalıymışız. Şimdi bunu telafi etmeye çalışıyoruz.

 

6- Kırım’ın işgali sonrasında diasporanın tavrı sizi tatmin etti mi?

 

Kırım’ın işgalinden sonraki yıllarda tatmin ettiğini söyleyebilirim, hatta beklediğimin de ötesinde bir tavır ve mücadele gösterdiler. Kırım Tatar Teşkilatları Platformu etrafında sivil toplum örgütlerimiz bir araya geldi, hemen arkasından 2015 yılında Dünya Kırım Tatar Kongresi toplandı ve devam etti ama maalesef 2022’de Ukrayna’nın topyekün işgalinde ve aradan geçen bu 11 yıl içerisinde aktif mücadele eden derneklerimizin, yönetimlerimizin, insanlarımızın sayısı azaldı; biraz kanıksama, biraz mental yorgunluk, biraz da başka şeyler bunda etkendir ama en önemli şey bu dava bizim davamızdır, kişilerin davası değildir, biz Kırım’a inanıyorsak Kırım’ın geleceğine inanıyorsak, Kırım bizim vatanımız diyorsak, kişilerin hatalarına göre veya başka kişilerin tavırlarına göre bu davaya olan hizmetimizi belirlemememiz ve davaya hizmet etmeyi sürdürmemiz gerekir.

 

7- 2014’ten sonra Kırım Tatarlarının vatan mücadelesi Türkiye’de sizce yeterince ilgi gördü mü?

 

Bunu devletin desteği olarak soruyorsanız, evet Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar göz önünde alındığında, yeterince destek olduğunu söyleyebilirim. Türkiye işgalin başından bugüne kadar geçen sürede Rusya’yla inişli çıkışlı ilişkilerine ve içinde bulunduğu duruma rağmen Rusya’nın Kırım’ı işgalini tanımadı ve tanımayacağını ilan etti. Bugüne kadar da bunu gerek cumhurbaşkanı gerek dışişleri gerekse diğer makamlar defalarca tekrar etti. Üstelik şunu da unutmamak lazım, Kırım’ın işgalini Birleşmiş Milletler’de kınayan, Kırım’daki insan hakları ihlallerini kınayan bildirileri hazırlayan ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Birleşmiş Milletler’deki bu oylamalarda, Türk cumhuriyetlerinin oylamalara katılmadığını ya da çekimser kaldıklarını, Türkiye’den başka neredeyse hiçbir İslam ülkesinin de keza aynı şekilde davrandığını göz önüne alırsak Türkiye’nin bu alanda verdiği destek çok kıymetlidir. Türkiye Cumhuriyeti, 18 Mayıs 1944 ve illegal referandumun yıl dönümünde ve diğer günlerde yayınladığı bildirilerle bu tutumunu sürdürmekte ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunmakta, Kırım Tatarlarına her zaman sahip çıkmakta ve desteklemektedir. Şunu da hatırlatmak isterim, daha işgalin başlarında Türkiye Cumhuriyeti, yolbaşçımız Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’na Çankaya’da 2014 yılında düzenlenen törenle, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Cumhuriyet Nişanı verdi, bu Rusya’ya açık ve net bir mesajdı, o zamandan bu zamana tutumu değişmedi.

 

8- Türk halkının Kırım Tatarlarıyla ilgili tutumunu geçmişe kıyasla nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Türk halkının tutumunda geçmişten günümüze bir değişiklik yok. Türk halkı sağduyulu mazlumun yanında olan bir millet. Anadolu, 1783’te Kırım işgal edildikten sonra Türkiye’ye peş peşe göç eden Kırım Tatarlarına kucak açmıştır. Hiçbir ciddi problem olmamıştır. Osmanlı devleti, daha sonra da Türkiye Cumhuriyeti kendi şartlarında bu göçmenlerin iskânı için elinden geleni yapmıştır ve dini bir, dili bir bu kardeş toplum kaynaşmıştır. Tabii ki Kırım’da yaşananlara ve oradaki ilgiye gelince, bizler Kırım Tatar Sivil Toplum örgütleri ve diğer kanaat önderlerinin halkı ne kadar bilgilendirip bilgilendiremediğimize bağlı onların desteği. Mesela 1992 yılında ben, Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı olarak Mustafa A. Kırımoğlu’nun Türkiye’ye ilk ziyaretini organize ettiğim zaman, “evimizi geri verin!” kampanyasını hazırlamıştım. Emel dergimizin 1991 yılı Kasım – Aralık ayı 187. sayısının kapağını, içeriğini buna göre düzenledik ve ilan ettik. Ankara Kırım Derneğimiz ile ortak yürüttüğümüz bu kampanya sayesinde, Şubat 1992’de Türkiye’ye gelen yolbaşçımız Kırımoğlu’na ilgi ve destek çok büyük oldu. Emel dergisinde kampanyaya katılanların adlarını yayınladık. Bundan günümüze kadar Türk halkının, Türkiye’deki vatansever, milli hassasiyetleri yüksek kişi ve sivil toplum teşkilatlarınının yardımları bir doktora konusu olacak kadar çok. Yeter ki halkımız doğru bilgilendirilsin. Maalesef günümüzde etkili bir medya yok, ana akım medyada Kırım’da yaşananlar, Ukrayna’da yaşananlar doğru bir şekilde aktarılmıyor. Rusya kaynaklı, Rusya taraftarı haberler ağırlıkla veriliyor. Ekranlar, Putin ve Rusya’yı öven, haklı çıkaran, savunanlarla dolu.Bu Kırım Türklerini üzdüğü kadar, Türkiye açısından da ciddi bir milli güvenlik sorunu.

 

9- Uluslararası toplum Kırım’ın işgaline karşı daha etkili hangi adımları atmalıydı? Nerede yanlış yapıldı da süreç bugünlere kadar geldi?

 

Amerika’nın, Avrupa Birliği’nin Kırım’ın işgalinden sonra Rusya’ya, Rusya’yı saldırganlığından vazgeçirtecek, işgal ettiği Kırım ve Donetsk bölgesinden çekilmesine yol açacak ciddi yaptırımlar yapmadığını, 2022 yılı şubatında Rusya’nın Ukrayna‘yı tamamen işgal girişiminden sonra uygulanan yaptırımlardan anlıyoruz. Batılı araştırmacılar, gazeteciler Kırım’ın işgalinden sonra yapılan yaptırımlara rağmen Almanya’nın, Amerika’nın, İtalya’nın, Fransa’nın ve diğer Avrupa ülkelerinin Rusya ile silah ticareti, önemli silah parçalarının satışı, doğalgaz ve petrol alışverişi ve diğer ticaretleri sürdürdüklerini ortaya koydular. Avrupa Birliği ülkeleri artık Rusya’ya karşı kararlı bir duruş sergilemeye başlarlarken, ne yazık ki Amerika’da Trump iktidara geldi ve her şeyi karıştırdı. Umarız geciken her yıl, her ay daha fazla insan kaybına yol açan bu savaşın bir an önce sona ermesi ve Ukrayna’nın tam bağımsızlığına Kırım dahil kavuşması için gereken destek Amerika ve Avrupa Birliği tarafından sağlanır. Unutmamak lazım ki, 1994’te Budapeşte Antlaşması ile Rusya, Ukrayna’nın sınırlarını tanımış ve Amerika’yla birlikte toprak bütünlüğünün garantörü olmuştu. Yani garantör ülke, Ukrayna’ya saldırdı, diğer iki garantör ülke ise 2014’te hiçbir şey yapmadı, garantörlüğünü yerine getirmedi.

 

10- Bugünlerde Kırım Tatarlarına sorulmaksızın bazı kararların alınmaya çalışıldığını

görüyoruz. Bu durum hakkında ne düşünüyorsunuz? Bugün süren Rusya–Ukrayna savaşı bağlamında, Kırım Tatarlarının sesi ve talepleri uluslararası masalarda yeterince duyulabiliyor mu?

 

Elbette bu kabul edilebilir bir durum değildir, o sebeple dünyanın neresinde yaşarsa yaşasınlar Kırım Tatarları, Kırım’ı sevenler, insan haklarına saygı duyanlar, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün sağlanması, Kırım dahil 2014’teki sınırlar öncesine dönülmesi için yoğun bir şekilde kulis yapmalı, harekete geçmeli, sesimizi seslerimizi karar verici siyasetçilere duyurmamız gerekir. Bunun için de her birimiz seyreden değil, oyun kurmaya çalışan, aleyhimizdeki oyunları bozmak için çaba gösteren, karınca misali elimizden geleni yapmaya gayret eden insanlar olmalıyız. Seyreden değil, tepki gösteren insanlar olmalıyız. Biz 18 Mayıs 1944 sürgünün ve sonuçlarını, o sürgündeki feryatları yıllarca dünya kamuoyuna duyurmaya çalıştık. Belki kısmi olarak başarılı olduk, belli çevrelerde bu haksızlık dile getirildi. Ama Camala gibi bir sanatçımız, Eurovision şarkı yarışmasında 1944 şarkısıyla bütün dünyaya yaşanan bu trajedileri duyurdu. 2014’te Rusya, Kırım’ı işgal ettiğinde dünya iki Slav memleket arasında Ukrayna ve Rusya arasında bir anlaşmazlık olarak meseleye baktı. Ama Yolbaşçımız Mustafa A. Kırımoğlu CNN International‘da Cristian Amanpour’un programına çıkarak Kırım’ın, Kırım Tatarların tarihi vatanı olduğunu, Kırım’ın geleceğine karar verme haklarının kendilerinde olduğunu ve Kırım Tatar halkının seçilmiş en üst temsil organı olan Milli Meclisin ve Kırım Tatarlarının Rusya’nın işgaline karşı olduğunu ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunduklarını söyledi. Bu iki örnek. Bu mücadeleyi birkaç kişinin omuzlarına bırakmamamız, seyirci olmamamız gerek. Dünyanın her yerindeki, her meslekteki insanımız Kırım’a sahip çıkar tepkilerini gösterirse başarılı olabilir. Bu potansiyelimiz var.

 

11- Kırım davasına gönül veren gençlere hangi mesajı vermek istersiniz?

 

Kırım’a ve ayırt etmeksizin bütün Türk Dünyasına sevgilerinin ve ilgilerinin olması gereklidir. Devletine, milletine hizmet etme arzusu ve idealini hiçbir zaman kaybetmemelidirler. Mesleklerinde, para kazandıkları işte başarılı olmaları, hatta en iyisi olmalaya çabalamaları gereklidir. Kendisine yararı olmayanın, halkına milletine ailesine yararı ne olabilir ki? Vatan ve millet sevgisi ve ilgi duyma bu işin ilkokuludur. Ama bu sevgiyi ve ilgiyi iyi bir, eğitim, kültür, sanat ve bilgi ile güçlendirmeli ve işe dökmelidirler. Ninelerimiz, atalarımız da Kırım’ı seviyorlardı ama yeterince bilgi, yeterince donanımları, eğitimleri, yüksek kültürleri düşman ile baş edebilecek seviyede olmayınca maalesef kaybeden taraflarda olduk. O sebeple günümüzde gençlerimizin bir ya da birkaç yabancı dili çok iyi bilen, halkının haklı sesini, haklarını bu dillerde savunabilen, yazabilen, çizebilen, aynı zamanda doğruluk dürüstlük ve ahlâkta da topluma örnek ve önder kişiler olmaları gerekmektedir. Özü sözü bir olmalıdır. Kırım davasının hedeflerinden şaşmaması ve tarihsel çizgisinde devam ettirilebilmesi için de İsmail Gaspıralı’yı, Numan Çelebi Cihan’ı, Cafer Seydahmet’i ve onlarla beraber 1917’deki kurultayımızı toplayıp Kırım Halk Cumhuriyetimizi kuranları, o yıllarda kültür ve medeniyetimizin yükselmesi için mücadele eden aydınlarımızı, Emel dergisini kuran Müstecib Ülküsal’ı, Mustafa A. Kırımoğlu’nu ve mücadelelerini, halkımızın sürgünden vatan Kırım’a dönerkenverdiği olağanüstü mücadeleyi iyi okuyup, iyi anlamaları özümsemelerini tavsiye ederim. Unutmamaları gereken, bu dava kişilerin davası değil milletin davasıdır, vatana millete hizmet sevdasıdır. Kişilere kızıp, birilerine gücenip mücadeleden vazgeçilmemelidir. Adlarını saydığım ve saymadığım başka vatanseverlerimiz eleştirilere, iftiralara, baskılara rağmen milletimize hizmet etmekten haklarımızı savunmaktan bir an bile vazgeçmediler.

 

12- Geleceğe dair Kırım’ın özgürlüğü konusunda sizi en çok umutlandıran işaret nedir?

 

İnancımız haklı olduğu için inanıyoruz! Halkımız, Stalin – Sovyet rejiminin en ağır baskılarına uğradı, diri diri tarihe gömülmek istendi. Stalin’e, Sovyet rejimine baş eğmediler direndiler. Anka kuşu gibi küllerimizden yeniden doğduk. Eşi benzeri görülmeyen büyük bir mücadeleyle vatanımıza döndük. Buna 1980’e kadar kimse ihtimal bile vermiyordu. Biz 1981’de ilk tepreçi başlattığımız zaman, inşallah bir gün Kırım’da yaparız derken kendi çevremizdeki insanlar bile inanmıyordu. Biz Emelcileri hayalperest ütopist diye tanımlıyorlardı. Şimdi de durum parlak değil. Her şey yüzde yüz bizim elimizde değil. Ama inanarak mücadele edelim. Zafer inanan ve mücadele edenlerindir. Yaşadığımız, gözbebeğimiz Türkiye’nin 1919’daki durumu ortada. Ama Türk halkına inanan bir kahraman Mustafa Kemal Atatürk ve aynı inancı paylaşan kahramanlar başardı. 1909’da İstanbul’da talebe cemiyetini kuran atalarımız 10 yıl geçmeden Kırım Halk Cumhuriyetini ilan ettiler. İnanalım, şartların müsait olmasına gayret edelim, fırsat doğduğunda Kırım’a yeniden sahip olmaya hazırlanalım.

 

Zafer Karatay Röpörtajı
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Yörük Türkmen Birliği ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.