KARAKOYUNLU MİRASININ RESMİ SÖYLEMDE TAHRİFİ VE BÜROKRATİK CEHALETİN TARİHSEL GERÇEKLİKLE İMTİHANI
Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesindeki kültürel miras yönetimi, yakın zamanda Van Valiliği’nin restorasyon projelerini tanıtmak amacıyla yayınladığı reklam panoları üzerinden ciddi bir tarihsel tartışmanın merkezine oturdu. Söz konusu tanıtım materyallerinde, Erciş’te bulunan iki önemli anıt, “Erciş Zortul Türbesi” ve “Erciş Selçuklu Mezarlığı” olarak isimlendirildi. Bu isimlendirmeler, bölgenin tarihi ve kültürel kimliği konusunda uzmanlaşmış çevreler ve yerel temsilciler tarafından sert bir dille eleştirildi.
İtirazların odağında, Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği Yönetim Kurulu Üyesi ve kendisi de Ercişli bir Karakoyunlu Türkmeni olan İzzet Şevketoğlu’nun açıklamaları yer aldı. Şevketoğlu, “Zortul” isminin “tarihsel cehalet” ürünü olduğunu, söz konusu anıtın bir türbe (kümbet) olduğunu ve Karakoyunlu Devleti’nin büyük hükümdarı Kara Yusuf Bey’e ait olduğunu belirtti. Benzer şekilde, “Selçuklu Mezarlığı” olarak tanıtılan alanın da Selçuklu değil, baskın olarak Karakoyunlu kimliği taşıdığını ve bu adlandırmanın bilinçli bir tahrifat olduğunu iddia etti. Şevketoğlu, bu eylemleri bölgedeki Karakoyunlu Türkmenlerinin tarihsel izlerini silme çabası olarak nitelendirdi. Bu görüşler, tarihçi Talha Uğurluel tarafından da desteklendi ve konu ulusal düzeyde bir kültürel miras tartışmasına dönüştü.
İzzet Şevketoğlu Başkanın bu konudaki uyarı ve mücadelesi bununla başlamadı elbette. Söz konusu türbenin deprem sonrasında tamamen yıkılması ile beraber onarım yapılması için büyük mücadele verdi. Bugün bir onarım yapıldı ise Şevketoğlu Başkanın yılmaz mücadelesinin sayesindedir.
Bu raporun amacı, söz konusu iki anıtın (kümbet ve mezarlık) kimliğini, Erciş bölgesinin Karakoyunlu Türkmen Devleti içindeki tarihsel bağlamını ve Hükümdar Kara Yusuf Bey’in bölgedeki yerini, akademik literatür, sanat tarihi analizleri ve resmi kurum kayıtları (Erciş Kaymakamlığı, Vakıflar Müdürlüğü, Kültür Bakanlığı) ışığında analiz etmektir. Rapor, Valiliğin kullandığı isimlendirmeler ile tarihsel veriler arasındaki tutarsızlıkları inceleyecek, bu hataların kökenini (tarihsel cehalet mi, yoksa bilinçli bir kültürel miras politikası tercihi mi) araştıracak ve bu tür eylemlerin, milletin ortak tarihsel zenginliğine ve kültürel mirasın bütünlüğüne verdiği zararı ortaya koyacaktır.
Bölüm I: Van Gölü Havzası’nın Efendileri – Erciş ve Karakoyunlu Türkmen Devleti
Erciş’te yaşanan bu kimlik tartışmasını doğru bir zemine oturtmak için, öncelikle Erciş’in Karakoyunlu Türkmen Devleti için ne ifade ettiğini anlamak elzemdir. Erciş, bu hanedan için sıradan bir yerleşim yeri değil, devletin filizlendiği “anavatan” niteliğindedir.
Akademik çalışmalar, Karakoyunlu hanedanının atalarının Moğol istilası sırasında Türkistan’dan Doğu Anadolu’ya göç ettiğini ve bu coğrafyayı yurt edindiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Van Gölü havzası, bu yeni siyasi teşekkülün merkezi haline gelmiştir. Bir Dergipark makalesinde belirtildiği üzere, “Van Gölü’nün kuzey kıyısında yer alan Erciş ve çevresi, Kara-Koyunlular’ın Doğu Anadolu’daki en eski yurtları idi”. Hanedanın siyasi tarih sahnesine çıkışı da Van Gölü çevresi ile Musul bölgesinde gerçekleşmiştir. Bu bölge, hanedanın göçebe-askeri yaşam tarzı için mükemmel bir coğrafi yapı sunmuştur; Van Gölü çevresi kışlak (kış konaklama alanı), gölün kuzeyindeki Aladağ ise yaylak (yaz konaklama alanı) olarak kullanılmıştır.
Karakoyunlu Devleti, 15. yüzyılda Azerbaycan ve Yakın Doğu’da başat bir rol oynamış, bölgede Timur’un meydaha getirdiği boşluğu doldurarak “Türk kimliğinin yeniden yükseliş sürecine” girmesini sağlamıştır. Bu devletin yükselişindeki merkezi figür ise, mevcut tartışmanın odağında yer alan Hükümdar Kara Yusuf Bey’dir.
Kara Yusuf Bey, sadece Karakoyunlu Devleti’nin en güçlü hükümdarı olmakla kalmayıp, aynı zamanda bölgenin de öz evladıdır. Tarihi kayıtlar, Karakoyunlu Hükümdarı Kara Yusuf’un 1357 yılında Erciş’te doğduğunu teyit etmektedir. Hayatını, Talha Uğurluel’in de vurguladığı gibi, dönemin süper gücü olan Timur ile mücadeleye adayan ve onu yenilgiye uğratabilen az sayıdaki liderden biri olan Kara Yusuf, Türkmen tarihi için sembolik bir öneme sahiptir.
Dolayısıyla, Erciş’teki bir anıtın Kara Yusuf’a veya Karakoyunlu hanedanına aidiyeti iddiası, coğrafi olarak alakasız bir yakıştırma değil, tarihsel gerçekliğin tam merkezinde yer alan bir tespittir. Tartışma, bir hanedanın kendi beşiğinde ve en önemli hükümdarının doğum yerinde bulunan mirasının kimliği üzerinedir. Bu bağlam, İzzet Şevketoğlu’nun “iz silme” iddiasının ciddiyetini ve duygusal ağırlığını daha da artırmaktadır.
Bölüm II: “Zortul Kümbeti” Tartışmasının Anatomisi: Toponimi (Yer Adı) ve Tarih
Van Valiliği’nin reklam panosunda kullandığı “Erciş Zortul Türbesi” ifadesi, tartışmanın ilk ve en bariz sorunlu noktasını oluşturmaktadır. Bu isimlendirme, hem toponomik (yer adı bilimi) bir hatayı hem de kurumsal bir çelişkiyi barındırmaktadır.
“Zortul” İsminin Kökeni: Tarihsel Cehalet
“Zortul” ismi, Karakoyunlu hanedanına, bir hükümdara veya tarihi bir şahsiyete ait bir isim değildir. Araştırma materyalleri, bu ismin tamamen coğrafi bir niteleme olduğunu göstermektedir. Erciş Vakfı ve restorasyon projesini yürüten mimarlık firmasının kayıtlarına göre kümbet, “Erciş-Patnos karayolu üzerinde Çatakdibi Mahallesi (Zortul) yakınlarında” bulunmaktadır. Bir TBMM tutanağında da aynı bölgeden “Erciş’in Zortul (Çatakdibi) köyü” olarak bahsedilmektedir.
Bu veriler, “Zortul” isminin, anıtın bulunduğu Çatakdibi Mahallesi’nin eski veya yerel adı olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlamaktadır. Dolayısıyla, bir anıta tarihi kimliği yerine, artık resmi olarak kullanılmayan bir köy ismiyle hitap edilmesi, İzzet Şevketoğlu’nun “tarihsel cehalet” teşhisiyle tam olarak örtüşmektedir. Bu, Paris’teki Eyfel Kulesi’ne “Champ de Mars Kulesi” demekle eşdeğer, anıtın banisini ve tarihini yok sayan bir adlandırmadır.
Bürokratik Çelişki: Resmi Kayıtlar ve Reklam Panoları
Bu bariz hatanın kasıtlı bir tahrifat mı, yoksa basit bir cehalet mi olduğu sorusu, resmi kurumların kendi iç kayıtları incelendiğinde aydınlanmaktadır. Van Valiliği’nin reklam panosunda “Zortul Türbesi” ismi kullanılırken, Erciş Kaymakamlığı’nın resmi web sitesinde aynı restorasyon projesi, “Tarihi ‘Kara Yusuf Paşa (Zortul) Kümbeti’nin’ Restorasyonunda Sona Gelindi” başlığıyla duyurulmuştur.
Bu durum, bir kasıttan ziyade, kurum içi bir kopukluğa ve cehalete işaret etmektedir. Erciş Kaymakamlığı düzeyindeki yerel idareciler, anıtın gerçek adının “Kara Yusuf Paşa Kümbeti” olduğunu bilmekte, ancak yerel adı veya ihale dosyasındaki adı olan “Zortul”u da parantez içinde bir belirteç olarak eklemiştir. Ancak, Van Valiliği’nin tanıtım materyallerini (reklam panolarını) hazırlayan ajans veya birim, bu tarihsel nüansı anlayamamış, muhtemelen “daha kısa ve akılda kalıcı” bulduğu “Zortul” ismini seçerek anıtın tarihi kimliğini tamamen yok etmiştir. Bu, cehaletin kurumsallaşmış ve kamusal alana yansımış halidir.
Anıtın Gerçek Kimliği: Sanat Tarihi Analizi
Söz konusu kümbetin (Orta Çağ Türk-İslam mimarisinde anıt mezar) kimliğini belirlemedeki temel zorluk, üzerinde bir kitabe (yazıt) bulunmamasıdır. Bu durumlarda, sanat tarihçileri anıtın kimliğini mimari üslup, teknik özellikler ve ikonografik (bezeme) analiz yoluyla, yani atribüsyon (atfetme) ile belirler.
Tarihlendirme (Mimari): Anıtın mimari ve teknik özellikleri, Erciş’te bulunan ve tarihi (1458) bilinen diğer Karakoyunlu eseri olan Kadem Paşa Hatun Kümbeti ile büyük benzerlikler göstermektedir. Bu karşılaştırmalı analiz, yapıyı kesin olarak 15. yüzyıl Karakoyunlu Dönemi’ne tarihlendirmektedir.
İkonografi (Hükümdarlık Sembolleri): Anıtın sıradan birine değil, bir hükümdara ait olduğu, üzerindeki figüratif bezemelerle sabittir. Bir TBMM soru önergesi metninde bu semboller detaylıca listelenmiştir:
Çift Başlı Kartal: “Türk devletlerinde hükümdarlık sembolü olarak kabul edilen” en güçlü egemenlik alametidir.
Kuyruğu Ejderhaya Dönüşen Aslan Kabartması: Türk mitolojisinde güç ve asaleti temsil eden bir başka yaygın hükümdarlık sembolüdür.
İki Avcı Kuşu Kabartması: Kümbetin doğu ve batı yönlerinde yer alan bu figürler de Türk anıt mezar süslemelerinin vazgeçilmez unsurlarıdır.
Atribüsyon (Kime Ait?): Bu güçlü hükümdarlık sembolleri, araştırmacıların anıtın Karakoyunlu Hükümdarı Kara Yusuf Bey’e ait olduğu yönünde “kanaat oluşmasına” neden olmuştur. Geliştirilen bir diğer akademik tez ise, anıtın 1380’de ölen ve gömüldüğü yer kesin olarak bilinmeyen Karakoyunlu Türkmen Devleti’nin kurucusu Bayram Hoca’ya ait olabileceğidir.
Valiliğin “Zortul Türbesi” isimlendirmesi, bu zengin tarihi tartışmayı ve kimliği yok sayan, temelsiz ve yanlış bir adlandırmadır.
Bölüm III: “Erciş Selçuklu Mezarlığı” Sorunsalı: Katmanlaşma ve Kimlik Seçimi
Valiliğin ikinci tartışmalı isimlendirmesi olan “Erciş Selçuklu Mezarlığı”, cehaletten çok, bilinçli bir tarihi çarpıtmaya veya en azından “seçici bir kimlik tercihine” işaret etmektedir. Söz konusu mezarlık, Erciş’e 6 km mesafede, Çelebibağı Beldesi’nde bulunan ve bilimsel yayınlarda “Selçuklu-Karakoyunlu Mezarlığı” olarak da bilinen anıtsal bir açık hava müzesidir.
Bu mezarlık, tek bir döneme ait homojen bir yapı değil, tarihsel katmanlaşma gösteren bir alandır.
Katman 1: Selçuklu Çekirdeği
Mezarlıkta 1992-1995 yılları arasında Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam başkanlığında yürütülen arkeolojik çalışmalar, alanın en eski tarihli mezarlarını ortaya çıkarmıştır. Bu çalışmalarda 99 adet sanatsal değere sahip mezar taşı ve sanduka tespit edilmiştir. Bu mezarlar arasında “üzerinde kitabesi bulunan en eski Selçuklu mezarı Hicri 555 (M.S. 1160)” tarihini taşımaktadır. Bu mezarlar, tepenin orta kısmında yer almaktadır. Bu veri, Valiliğin “Selçuklu Mezarlığı” isimlendirmesinin tamamen temelsiz olmadığını, mezarlığın bir Selçuklu çekirdeğine sahip olduğunu doğrulamaktadır.
Katman 2: Baskın Karakoyunlu Kimliği
Ancak sorun, Valiliğin sadece bu ilk katmanı zikredip, mezarlığa asıl anıtsal karakterini veren sonraki ve daha baskın katmanı tamamen yok saymasıdır. Aynı kaynak, “yeni sayılanlar ise tepenin güney ve doğu kısımlarında olan 14. ile 15 yüzyıl Karakoyunlu devrine ait mezarlardır” diyerek iki dönemi net bir şekilde ayırmaktadır.
Mezarlığın ve genel olarak bölgenin (örn. Tekler Mezarlığı) en ayırıcı özelliği, Karakoyunlu-Akkoyunlu Türkmen geleneğine ait olan “koç-koyun şeklinde” mezar taşlarıdır. Bu mezar taşları, Iğdır’daki Karakoyunlu Koçbaşlı Açık Hava Müzesi örneğinde de görüldüğü gibi, “Karakoyunlular döneminden kalma” olup, “yiğit ve kahraman olan kişiler ile genç yaşta ölen gençlerin adına” dikilmekteydi. Talha Uğurluel’in de belirttiği gibi, bu koç heykelleri “Biz Allah yoluna hayatlarımızı kurban ettik” demenin sembolik bir ifadesiydi ve Karakoyunlu kimliğinin taşa kazınmış imzası niteliğindedir.
Değerlendirme: Çarpıtma Yoluyla Görmezden Gelme
Valiliğin “Erciş Selçuklu Mezarlığı” isimlendirmesi, parçayı bütün yerine koyma olarak bilinen mantıksal bir hatadır ve tarihsel bir çarpıtmadır. Mezarlık bir Selçuklu çekirdeğine sahip olsa da, ona anıtsal karakterini veren ve onu Ahlat’taki Selçuklu mezarlığından ayıran baskın kimlik, 14. ve 15. yüzyıl Karakoyunlu katmanıdır.
İzzet Şevketoğlu’nun “Karakoyunlu mezarlığı” iddiası, bu baskın kimliği vurgulamak açısından önemlidir. İlle de daha kapsayıcı bir isimlendirme gerekiyor idiyse de, Prof. Dr. Uluçam’ın çalışmalarına da yansıyan “Selçuklu-Karakoyunlu Mezarlığı” tanımını kullanmak daha doğru olurdu. Valiliğin, bu çift katmanlı kimlikten sadece “Selçuklu”yu seçmesi, muhtemelen “Selçuklu” isminin “Karakoyunlu” isminden daha prestijli, daha kapsayıcı ve ulusal anlatıya daha uygun görülmesinden kaynaklanan bilinçli bir siyasi tercihe işaret ediyor.
Bölüm IV: İddialar ve Gerçekler: Bölgedeki Kültürel Miras Müdahalelerinin Siyasi Arka Planı
Karakoyunluların kimliği, akademik dünyada tartışmalı bir konu değildir. Uluslararası kaynaklar da dahil olmak üzere, Karakoyunlular net bir şekilde “Müslüman Türkmen topluluğu” ve köken olarak “Oğuz Türklerinin Yıva boyu” olarak tanımlanmaktadır.
Bir anıtın adını, bulunduğu köyün eski adıyla karıştırmak ve bunu resmi reklam panolarına taşımak, bürokratik bir cehalet örneğidir. Özellikle Erciş Kaymakamlığı’nın sitesinde doğru ismin (Kara Yusuf Paşa Kümbeti) parantez içinde de olsa yazıyor olması, bu cehaletin Valilik düzeyindeki tanıtım birimlerinde yoğunlaştığını göstermektedir.
Van Kalesi’nde, “Türk-İslam” anlatısına uymayan “Urartu” varlıklarının yok sayılması girişimi de aynı çerçevede bir yanılsama örneğidir.
Erciş’te, Van Valiliği’nin reklam panolarında kullandığı “Erciş Zortul Türbesi” ve “Erciş Selçuklu Mezarlığı” isimlendirmelerinin, tarihi ve akademik gerçeklere aykırı olduğunu net bir şekilde ortadadır. Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği’nden İzzet Şevketoğlu’nun ve tarihçi Talha Uğurluel’in bu isimlendirmelere yönelik itirazları, duygusal bir tepkiden öte, sağlam akademik temellere dayanan haklı birer tespittir.
Bulgular şu şekilde özetlenebilir:
“Zortul Türbesi” isimlendirmesi, bir anıta tarihi kimliği yerine, bulunduğu köyün yerel adını veren, Erciş Kaymakamlığı’nın kendi resmi kayıtlarıyla dahi çelişen, bariz bir “tarihsel cehalet” örneğidir. Anıt, üzerindeki daha küçük bir aşiret gibi algılanan “Karakoyunlu Türkmen” kimliğinin, daha genel ve “imparatorluk” mirası olan “Selçuklu” kimliği lehine eritilme çabası da aynı yanlışın çok daha vahim halidir. Karakoyunlu hanedanının en önemli anıtı ise, “Zortul” gibi anlamsız bir yerel isimle önemsizleştirilmektedir.
Sonuç olarak, İzzet Şevketoğlu’nun “iz silme” tespiti tastamam doğrudur. Bölgenin karmaşık, çok katmanlı ve spesifik tarihini, tek tip, basitleştirilmiş ve merkezi devlet anlatısına (Büyük Selçuklu/Osmanlı/Türk-İslam) uygun bir potada eritme çabasıdır. Bu tektipleştirilmiş anlatıda, “Karakoyunlu” kimliği, tıpkı “Urartu” kimliği gibi, istenmeyen bir detay olarak görülmekte veya daha büyük bir kimlik içinde (Selçuklu) eritilmekte ya da cehaletle yok sayılmaktadır.
Bölüm V: Sonuç ve Değerlendirme: Tarihi Zenginliği Korumak ve Gerçekliğe Sadakat
Sembolleri ve mimari özellikleri itibarıyla şüpheye yer bırakmayacak şekilde bir 15. yüzyıl Karakoyunlu Hanedan Kümbeti’dir ve büyük olasılıkla hanedanın en güçlü hükümdarı Kara Yusuf Bey’e aittir.
“Erciş Selçuklu Mezarlığı” isimlendirmesi, bir cehaletten ziyade, bilinçli bir çarpıtmadır. Mezarlık, 1160 tarihli bir Selçuklu çekirdeğine sahip olsa da, ona asıl karakterini veren baskın katman, 14. ve 15. yüzyıl Karakoyunlu Türkmenlerine ait koç-koyun başlı mezar taşlarıdır. Bu baskın kimliği yok saymak, bölgenin tarihini eksik ve yanlış sunmaktır.
Erciş, Karakoyunlu Devleti’nin “en eski yurdu” ve Hükümdar Kara Yusuf’un doğum yeridir. Bu nedenle, bu kimliğin tam da Erciş’te gölgelenmesi, bu eylemi basit bir hatadan öte, bölgenin kurucu kimliğine yönelik bir tahrifat haline getirmektedir.
Bu tahrifatın motivasyonu, Van Kalesi vakasında da görüldüğü üzere, bölgenin karmaşık ve çok katmanlı tarihini, tek tip bir anlatıya sığdırma çabasıdır. Bu basitleştirici yaklaşım, “Selçuklu”yu “Karakoyunlu”ya tercih ederken, milletin tarihsel zenginliğinin önemli bir parçasını feda etmektedir.
Kültürel miras, kim olursa olsun “birilerinin gönlünü hoş tutma” veya basit bir siyasi anlatıya payanda yapma aracı değildir. Tarihi gerçeklerle oynamak, uydurma veya eksik bilgilerle tanıtım yapmak, sürdürülebilir bir kültürel politika değildir ve en büyük zararı milletimizin tarihsel zenginliğine ve gerçekliğine vermektedir. Bölgenin her varlığı, Türk devletinin ve tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır; ancak bu parçaların (Selçuklu, Karakoyunlu vb.) her biri, kendi özgün kimlikleriyle korunmalı ve tanıtılmalıdır.
Bu bağlamda, ilgili tüm resmi kurumların (Kültür ve Turizm Bakanlığı, Van Valiliği, Vakıflar Bölge Müdürlüğü) mevcut hatayı derhal düzelterek, bilimsel ve tarihi gerçeklere sadık kalması bir zorunluluktur. Kümbetin adının “Erciş Karakoyunlu Kara Yusuf Bey Kümbeti” (veya “Karakoyunlu Hanedan Kümbeti”), mezarlığın ise “Erciş Çelebibağı Selçuklu ve Karakoyunlu Mezarlığı” olarak tüm resmi kayıtlara ve tanıtım materyallerine geçirilmesi gerekmektedir.

