ÖNCÜ GÖÇ PROGRAMI KAPSAMINDA ESED SONRASI SURİYE SAHA İNCELEME VE GÖZLEM SONUCU BASIN AÇIKLAMASI
NELER OLMUŞTU?
Mart 2011 yılında Suriye’deki toplumun demokratikleşme taleplerine, Suriye rejiminin gayrı hukuki ve gayri insani yöntemlerle cevap vermesinin ardından başlayan olaylar, küresel güçlerin bölgeye intikal etmesi ile birlikte bölgesel ve hacimli bir savaşı başlatmıştır. Vekalet unsurlar yanında bazı ülkelerin bizzat askeri müdahaleleri ile bir milyona yakın insan öldürülürken, tarihin en büyük insanlık göçlerinden biri de ortaya çıkmıştır.
Sınır hukukumuz ve tarihi bağlarımızın da etkisi ile Suriye’deki iç savaşın en güçlü etkileri ile Türkiye muhatap olmak zorunda kalmıştır. Bu savaşın yarattığı sınır güvenliği ve terör sorununa karşı Türkiye, yerinde tedbirler almak suretiyle uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanmıştır. Bu savaşın Türkiye’ye yönelik en ağır ve maliyetli sonuçlarından biri ise göç konusunda olmuştur. Akdeniz üzerinden Avrupa’ya gitmek isteyen binlerce insan Akdeniz ve Egenin soğuk sularına teslim olurken, binlercesi de Avrupa’daki göç yollarında helak olmuştur. Bu duruma karşı Türkiye, idari yapısında hızlı bir restorasyon yaparak Göç Genel Müdürlüğünü kurmak suretiyle göç konusunda idari ve operasyonel gövdesini inşa etmiştir. Son iki yüz yıldır Osmanlıdan kalan toprakların bir bir kaybedilmesi ile, soydaş ve dindaşlarına yuva olan milletimiz de Suriye savaşına kayıtsız kalmamış ve tüm kaynakları ile Suriye’den gelen mazlum kardeşlerini bağrına basmıştır.
Süreç içinde özellikle Türkiye’nin bu profesyonel ve net tutumundan rahatsız olan yapılar; içeriden ve dışarıdan Türkiye’nin huzurunu kaçırmaya yönelik operasyonlarını artırmışlardır. Türkiye ise demokratik bir geçiş sürecinin oluşması amacıyla ortaya koyduğu tavrını son ana kadar sürdürmüş ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunmuştur. Sn. Cumhurbaşkanımız demokratik geçiş, genel af, sığınmacıların güvenli bir şekilde ülkelerine dönmesi ve iş birliği kanallarının açılması amacıyla girişimlerde bulunmuşsa da zalim Esed hiçbir öneriyi kabul etmemiştir.
En son Astana anlaşmasının karara bağladığı İDLİB güvenli bölgesinin sistematik olarak saldırıya muhatap olmasının ardından bölgedeki Türkiye destekli yapılar etkili bir operasyon başlatarak; işgal edilmiş yurtlarını kurtarmayı başarmış ve tarihi bir zafer kazanmışlardır.
SURİYELİ MÜLTECİLERİN GERİYE GÖÇÜ ÇALIŞMALARI
Suriye’de ortaya çıkan bu süreç, travmanın yayıldığı geniş zaman dilimine karşı çok kısa zaman içinde gerçekleşmiştir. Bu sürecin en temel hassasiyet noktalarından biri de özellikle Türkiye’deki sığınmacıların durumudur. Suriye’deki savaşın etkisi ile hayatlarını Türkiye’de kurmuş Suriye toplumunun yeni ve hızlı bir geriye göçü gündeme gelmiştir.
Türkiye, Suriye’nin işgalden kurtuluşuna verdiği desteği, siyasi geçiş sürecinde de sunmaya devam etmektedir. Ülkemiz diplomatik destek yanında, özellikle devletin teknik kapasitesinin oluşumu konusunda da desteğini artırmış bulunmaktadır. Bunun yanında en önemli süreçlerden biri olarak “Suriyeli Sığınmacıların Geriye Göçü” konusunda da İçişleri Bakanlığı ilgili birimleri vasıtasıyla çok hassas bir süreç yönetilmektedir. Sınır kapılarında kapasitenin artırılmasıyla birlikte Suriye toplumu ülkelerine sahip çıkmaları için davet edilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı bu süreçte Sivil Toplum Kuruluşları ile iş birliği ve ortak çalışmaları da masaya yatırdı. Bu konuda ilgili STK’lar ile toplantı ve istişareler başlattı. Özellikle Suriye konusunda çalışma yapan STK’ların ve insani yardım kuruluşlarının sürece katkısı konusunda etkileşim kanallarını açtı. Bu iş birliğinin bir gereği olarak Suriye’nin geleceğinin ve kapasitesinin inşası için Türkiye; devlet ve sivil toplum iş birliğinde önemli destekler vermeye hazır olduğunu ortaya koydu.
Suriyeli sığınmacıların geriye göçü ile başlayan süreçte, Suriye toplumunu geleceği ve Türkiye’nin katkıları şeklinde genişleyen bir dizi istişari toplantıların ardından sahada gözlemler yapılması konusunda karar alındı. Hazırlık ve izin sürecinin ardından sahada çalışmak isteyen kuruluşlara yönelik olarak saha çalışması imkânı oluşturuldu.
Suriye’ye Türkmen Çıkarması
Suriye’de çalışmalar yapan ve özellikle Suriye Türkmen toplumunu da yakinen takip eden Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği, Genel Başkan İrfan Tatlıoğlu ve Dış İlişkiler Başkanı İsmail Mansur Özdemir ve beraberindeki heyet hızla sahaya intikal ettmiştir. Azez’den, Halep’e, Şam’dan Lazkiye’ye, Hama-Humus’tan Dera’ya kadar çok geniş bir alanda görüşmeler ve incelemeler gerçekleştirilmiş, İsrail sınırına kadar inilmiştir. Temas edilen her yerde büyük bir coşku ile karşılanan ekibimiz, bölgede Türklere duyulan sevgi ve özlemin de bir temsili olmuştur. Özellikle Halep’te tarihi konakta binlerce kişi tarafından büyük bir törenle karşılanan ekibimiz ilgi odağı olmuştur.
Suriye’nin savaş sonrası durumunun yerinde gözlemlenmesi, geriye göçün imkân ve çerçevesinin araştırılması ve özellikle Suriye’de kapasitenin inşasına yönelik sektörel alanların tespit edilmesi amacıyla gerçekleştirilen ziyaret, özellikle Suriye’nin tamamına yayılan Türkmenlerin yüz yılı aşkın süredir yaşadıkları kültürel ve sosyolojik dönüşümün tespit edilmesi çalışmalarıyla daha da anlamlı hale geldi.
9 gün süren saha çalışmasında; rejimin Suriye’de var ettiği despotik etkileri, iç savaşın yarattığı yıkım ve sosyal etki, 14 yıllık süreç içinde Suriye’de oluşan yapı, uluslararası güçlerin bölgesel çalışmalarının etkileri ve zafer sonrasında oluşan hava ve yeniden yapılanma sürecinin etkileri yerinde gözlemlenmiştir.
Gerek Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği’nin uluslararası niteliği ve gerekse alanında en üst birlik olması, ilgili STK’larla yapılan çalışmanın temel amaçlarından biri olan geriye göçün imkânı ve saha boyutları yanında; saha da çok daha güçlü ve önemli bir misyonu yüklenmesini de gerekli kılmıştır. Bu sebeple, Suriye Türkmen toplumuna özellikle odaklanılmış, Suriye’deki sürecin Türkmenlerin toplumsal birikimi ve gözünden bakılmaya gayret edilmiş ve toplumun her kesimi ile önemli görüşmeler yapılmıştır. Suriye Türkmenlerinin iç savaş sürecinde Türkiye ile girdiği yakın ve hassas ilişki bu özel bağlantıların kurulmasını zorunlu kılmaktadır. Üstelik, Türkiye’nin güçlenen Dış Türkler politikasının da bir gereği olarak Suriye Türkmen toplumunun desteklenmesi gereklidir. Suriye’de etnik ve mezhepsel kimliği aşan bir insani yardımın yanında, soydaş toplulukların desteklenmesi de önemli bir milli misyon olarak önümüzde durmaktadır. İç savaş sürecinde tamamen Türkiye’ye yakın duran ve zaferin kazanılmasında çok büyük bir değer üreten Suriye Türkmenlerinin Suriye’nin geleceğinde etkili bir rol alması ise mücadelenin doğal bir gereğidir. Türkiye’nin bölgesel varlığından rahatsızlık duyan ve SDG’yi destekleyen uluslararası pek çok gücün Türkmen varlığına hayat hakkı tanımak istemedikleri de açıkça müşahede edilmiştir. Çok boyutlu Ortadoğu siyasetinde bulundukları ülkelerin vatandaşı olan, siyasi ve askeri gerilimlerin tarafı olmaktan korkmayan ve Türkiye’nin menfaatlerini kendi menfaatleri sayan Türkmenlerin hukuklarının her zeminde korunması Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliğinin temel var oluş amacını oluşturmaktadır. Bu anlamda yeni kurulacak siyasal sistemde Türkmen varlığı Suriye’nin geleceği için çok kritik bir önem taşımaktadır.
Bu bağlamda yapılan saha çalışması uzmanlar tarafından raporlandırılarak ilgili kurum ve kuruluşlar yanında belli boyutları ile kamuoyu ile paylaşılacaktır. Gözlem ve raporlandırmada; Geriye göçün imkânı, yıkımın boyutları, fiziki imarın imkânı, sosyal imar, eğitim, kültürel çalışmalar, kamu diplomasisi çalışmaları, Türk dilinin öğretilmesi, akademik çalışmalar, sivil toplum çalışmaları, iş birliği alanları ve Türkmenlere yönelik çalışmalara odaklanılmıştır.
YAPILMASI GEREKENLER
Suriye’nin imar ve inşa sürecinde Türkiye ve Suriye devletlerinin tensip ve himayelerinde yapılacak projelerle süreç desteklenmelidir. Kamuoyunun kısa vadede merak ve ilgisini karşılayacak nitelikte bir basın açıklaması yapılarak bazı ivedi başlıkların kamuoyu ile paylaşılmasında fayda mülahaza edildiği için, ayrıntılı raporumuzdaki bazı başlıklar kamuoyu ile paylaşılmıştır.
- Şehirlerin alt ve üst yapısı çok zarar gördüğü için yerine getirmek çok uzun zaman alacaktır. Bu konuda Suriye toplumuna kalkınmanın ancak Suriye halkının gayreti ile olacağının anlatılması gerekmektedir. Suriye ve Türkiye’nin ortak bir kampanya ile halkın geriye göç konusundaki algı, bilinç ve farkındalığını artırması gereklidir. Özellikle şehirler savaştan çok zarar görmüştür.
- Evleri şehir merkezlerinde bulunan bireylerin, ağır yıkım içinde tutunması zor iken, kırsalda yaşayan bireylerin hayata tutunması daha mümkün gözükmektedir. Az katlı evler bazı bölgelerde küçük müdahalelerle ve bireysel dayanışmalarla devlet gücü gerektirmeden hızla onarılabilir. Bu sebeple kırsalda yaşayan bireylerin cesaretlendirilmesi daha pratik görünmektedir.
- Türk ve Türkiye sevgisi, algısı bir imkân olarak kamu diplomasisi faaliyetleri ile beslenmeli ve ihmal edilmemelidir.
- Özellikle Türkiye’den Suriye sahasına yönelen insani yardımın planlı, bütüncül bir sosyal kalkınma programına yönelmesinde fayda bulunmaktadır. Bu sebeple kalkınma odaklı bir gelişim programı oluşturularak kaynaklar efektif kullanılmalıdır. Uluslararası kaynaklar da bir program çerçevesinde kullanılmalıdır.
- Türkiye’nin Suriye’deki diaspora varlığı olan Türkmenlerin siyasi ve sosyal olarak yeni yönetim döngüsünde vazife almasında büyük faydalar vardır.
- Suriye’de insani yardım çalışmaları, etnik ve mezhepsel kimliği aşan bir çerçevede tüm meşru gruplara yönelik yapılırken, soydaş toplulukların desteklenmesi de önemli bir milli misyon olarak asla ihmal edilmemelidir.
- İç savaş sürecinde tamamen Türkiye’ye yakın olan ve zaferin kazanılmasında çok büyük bir değer üreten Suriye Türkmenlerinin Suriye’nin geleceğinde etkili bir rol alması mutlaka sağlanmalıdır. Suriye’deki müspet etkilerimizin devamı ve ülkemizin güvenliği açısından bunun hayati önemi vardır.
- PYD ile şu an Suriye Milli Ordusu savaşmaktadır. Merkezi yönetimin, siyasi görüşmeleri sürdürdüğü PYD’ye karşı tavrı henüz açıklık kazanmamıştır. Bunun yarattığı belirsizlik ve PYD’nin kendine ait olmayan topraklarda sürdürdüğü saltanat ve gerçekleştirdiği taciz saldırıları bölgedeki Türkmen toplumunda büyük rahatsızlık oluşturmaktadır. Askeri yapısı kurumsallaşmış olan Türkmenlerin direnç kapasiteleri askeri olarak iyi durumdadır. Türkiye tarafından eğitim almış olan Türkmen grupların kapasite ve askeri temsil düzeyleri oldukça yeterlidir. Bu yapının ilga edilerek Suriye askeri yapısı içinde eritilmesi henüz belirsiz durumda olan PKK ile mücadele süreci açısından tehditkardır. Bu sürecin PYD, YPG tehdidi ile paralel olarak uzatılması gereklidir. PKK ile mücadele edecek SMO’nun özel bir statü ile varlığını sürdürmesi sağlanmalıdır.
- Yüz yılı aşkın bir dönemde Sünni ve Türk olmanın ağır bedelini ödeyen Suriye Türkmenleri, kurulan milli ordu ile mücadelenin önemli bir parçası olmuş ve direnişin gövdesini oluşturmuştur. Bugün de yeni yönetimin içinde (siyasi, idari ve bürokratik olarak) bulunmalıdır. Türkiye’nin Suriye’de uzun vadeli varlığının garantisi Türkmenlerdir.
- Ülkemizde Halep’ten gelen yüksek miktarda bir nüfus bulunmaktadır. Bu nüfus ülkemizin her açıdan yanında olmuştur. Nüfus oranı sebebiyle ülkemizde bulunan ve Türkiye’de ilk ve orta öğretim alan gençler Türkçeyi ana dil olarak öğrenmişlerdir. Bu sebeple özellikle Halep’te Türkçe ikinci dil olacaktır. Türkiye’de eğitim, öğretim görmüş gençlerin Suriye’de Türkçe akademik eğitim alması için alt yapı oluşturulmalıdır. Türk okullarının açılması yanında, devlet okullarında da Türkçe eğitim alt yapısı yeni hükümetten talep edilmelidir. Türkiye’de doğan, ilk ve orta öğretimini Türkiye’de tamamlamış olan gençlerin Türkiye ile akademik bağı kopmamalıdır. Özellikle Türk Kültür merkezleri yaygınlaştırılmalıdır.
- Savaşçı Hama ve Humus halkı kuzeyde ve Türkiye’de yaşadığı dönemde tüm renkleri ile Türkiye ve Türkçe ile bütünleşmiştir. Bu ilgi; tarihsel kodlar, kimlik ve yaşanan süreç ile yakından ilgilidir. Her ne kadar Türkmenler, Arap kültür havzasında bulunduğu için Arapça konuşsa da; Hama ile benzer özelikler taşıyan Humus şehir merkezlerinde Türk milli kimliğinin korunmasını sağlayacak kamu diplomasisi çalışmalarının yapılması gereklidir.
- Türkmen bölgelerinde katılımcı toplumun bir gereği olan Sivil Toplum Bilinci artırılmalıdır. Bu süreç dayanışma ve ortak yönetişimin ön şartıdır. Esad rejiminden kalan korkulardan hızla uzaklaşılmalı ve örgütlü bir toplumsal kültür oluşturularak Türkmen toplumu demokratik geçiş sürecinin motoru olmalıdır.
- Şam; tarihi, siyasi ve dini açıdan Sünni İslam Dünyasının kalbidir. Osmanlı Türk tarihi açısından da Bilad-ı Şam eyaletinin merkezidir. Şam’da Türk varlığı oldukça değerlidir. Türkmen varlığı ve bu yapının kendine has hassas özellikleri temelinde Şam’da güçlü bir Türk ve Türkiye Kültür Merkezi’nin açılması zarurettir.
- Bunun yanında Türkiyat, Türkmen ve Osmanlı bölgesel araştırma merkezlerinin kurulması ve bazı üniversitelerimizin enstitü iş birlikleri ile Suriye’den başlayacak bir akademik etkileşimi değerli olacaktır. YÖK bu süreçle alakalı hızlı bir mesai ortaya koymalıdır. Sosyal ve kültürel çalışmalar ancak ilmi ve veri kaynaklı çalışmaların üstüne inşa edildiğinde değer kazanacaktır.
- Suriye Türkmenleri %13,5 civarındaki varlığı ile bir azınlık toplumu değildir. Arap ağırlıklı bölgelerde Türkçeyi unuttuğu için Araplaşan, Kürt bölgelerinde (Karakeçililer Örneği) kürtleşen bir topluluktur. Farklı etnik yapılar içinde farklı sebeplerle eriyen Türkmen nüfusunun gerçek oranının %30 civarında olduğu düşünülmektedir. Kaybolan Türklerin izinin bulunması bir ülke politikasına dönüştürülmeli ve bu çalışmaların Suriye’den başlatılması gereklidir.
Basın bülteninde öncelikli görülen ve kamuoyunun haberdar olması gerektiği düşünülen noktalar seçilmiş ve programın genel akışından kamuoyunun ve Türk sivil toplumunun haberdar edilmesi murad edilmiştir. Yapılacak bölgesel çalışmalar, akademik çalıştaylar ve saha çalışmalardan kamuoyumuz haberdar kılınacaktır.