YÖRÜKLER; MUHTEŞEM GEÇMİŞTEN MUTLU GELECEĞE YÜRÜMEYE DEVAM EDECEK…
Türkiye’de faaliyet gösteren küçüklü büyüklü pek çok Yörük Türkmen derneğini bir çatı altında toplamak amacıyla Bakanlar Kurulu kararıyla 2016 yılında kuruluşuna onay verilen Türkiye – Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği olarak 2. olağan genel kurulumuzu yaptık. Kurucu Başkan İrfan Tatlıoğlu’nun 2. defa Birliğin genel başkanı seçildiği genel kurulumuza İstanbul, Ankara, Konya, Manisa, Muğla, Isparta, Balıkesir, Kütahya, Bilecik, Hatay, Urfa, Diyarbakır, Van, Mardin gibi illerden dernek temsilcileri ile delegeler katılım sağladı.
Bin yıl önce bu toprakları yurt edinen ve 700 yıl dünyaya hükmeden bir cihan devleti kuran Oğuz boylarının arasındaki birlik ve beraberliği sağlamak, kardeşliği pekiştirmek, Yörük Türkmen derneklerini tek çatı altında toplayıp, vatanın bölünmez bütünlüğü çerçevesinde tarihi, kültürel değerleri yaşatmak üzere bıkmadan, tüm engellemeler ve yokluklara rağmen yoluna devam eden Birliğimiz; bir dönemi daha atlatarak, üzerimizde oynanan oyunları bozmuş ve tüm millet düşmanlarına inat; güçlenerek, bir, iri ve diri olarak yoluna devam etme kararlılığı göstermiştir.
Zira bu yol hak yoludur, davamız bellidir. Devletimize, milletimize, vatanımıza ve bayrağımıza sahip çıkmak davasıdır. Biliriz ki; bu devleti kuran bizleriz, Yörük ve Türkmenler bu devletin mayasıdır. Birleştirici unsurudur. Biz bir ve diri olduğumuz sürece kıyamet gününe kadar bu topraklar bizim vatanımızdır. Biz bir ve diri olduğumuz sürece vatan toprağı dışında da dünyanın neresinde olursa olsun Türk kardeşlerimizin, canlarımızın arkasındayız. Bu böyle biline. Biz asla davamızdan dönmeyiz. Biz bu yola Yörük Türkmen sivil toplum örgütleriyle, takım arkadaşlarımızla çıktık. Ve bu yola onlarla devam edeceğiz.
FİTNE KATİLDEN BETERDİR
Hedefimiz büyük bir salonda tüm dostlarımızla beraber bir araya geleceğimiz, dosta güven düşmana korku salacağımız bir kurultay düzenlemekti. Tüm hazırlıklarımızı buna gore yaptık. Ancak camianın üzerinde oyun oynayanların fitnelerinin filizlenmeye başladığını gördük. Arkadaşlarımız sürenin uzamasıyla bu fitne ateşinin bir çoğunu yakacağı endişesine kapıldı. Türk basiret sahibidir, Yörük erdemlidir diyerek arkadaşlarımızın endişelerine son vermek, fitne ateşini söndürmek, dostluğumuza ve beraberliğimize halel gelmesini engellemek amacıyla ani bir kararla kurultayı normal gününde ve saatinde yaptık. Göç yolda dizilir düsturuyla Anadolu’nun her yöresinden üyelerimiz bir gecede bir araya geldi. Gerektiğinde bu milletin nasıl biraraya geldiği ve çağrıya kulak verdiğinin en güzel örneğini yaşadık. Her biri bulunduğu yerin uçbeyi dostlarımızla gurur duyuyoruz.
BİZ TARİHİ OBAMIZDA TAŞIYORUZ
Tarihin hiç bir safhasında ‘’yürü bre yalan dünya’’ diyen sazımız susmadı, ‘’Kalktı göç eyledi Avşar illeri’’ ama ağır ağır giden iller hep bizim oldu. Irağı yakın eden atlarımız dört nala en doğudan en batıya yol aldı. Evimizi sırtında taşıyan develerimiz bu kutlu yolculukta hiç nazlanmadı. 552 yılında 6 milyon km2’ye hükmeden Göktürkleri de biz kurduk, Anadolu’yu yurt eden Selçuklu’yu da. 700 yıla hükmeden Osmanlı ocağının Kayı’sı da bizdik, işgale öbek öbek direnen ve bu direnişten bir lider çıkaran Kocacık Yörüğü de…
İşte bu bilinçle günlük çekişmelere dahil olmak yerine tarihi kucaklamak ve dosta düşmana kararlılığımızı ilan etmek için yönetim kurulu sayımızı 24 Oğuz Boyunu temsilen 24 kişiye çıkardık.
GÖK ÇADIR YER DÖŞEK
Birileri bu milletin temel harcını aşağılamaya çalıştılar. Kendini bilim adamı sanan ama adam olamayan birileri yağmacı çapulcularla Yörükleri karıştırdı. Bu karıştırıcılar her daim olmuştur, hem içerden, hem dışardan. Takılmadık. Zira Yörüklerin yürüyüşü yazlık, kışlık değildir. Ömürlüktür. Zira biz, günlük amaçlara değil ömürlük hedeflere yürürüz. Hedefe yürürken amacımız fütühat, gayemiz şehadet, avuntumuz gaziliktir. Bilirler ki asıl yürüyüş Kızıl Elmaya’dır. İşte tam da bu yüzdendir ortalığı karıştırmaları. Bilirler ki bize gök çadır, yer döşek… Mevkiler, makamlar olmasa ne yazar!
Davanın kutunu ve büyüklüğünü bilmeyenler, Kızıl Elma yürüyüşünü durdurma çabasında olanlara takılır kalırlar. Temsilcisi olmadıkları kurumlar adına konuşurlar. Hiçbir şey yapmadıkları dava adına ahkam keserler, devesinin sırtında laftan gayrı yükü olmayanlar dert almaya değil dert olmaya gelirler obamıza. Hiç bir derdimize omuz vermemiş, bu milletin derdiyle dertlenmemiş, düşünmeyen beyin, sızlamayan yürek olmuş birileri ülkemizin ve milletimizin geçtiği bu zorlu süreçte bu milletin mayasına su katmaya çalıştı, fitne tohumu ekti, Yörük Türkmen kardeşlerimizle aramıza girmeye çalıştı.
Biz; hataları da olsa, bizi zorda da bıraksalar, bir tek kardeşimize zarar gelmesin diye denilenlere kulak asmadık. Dosta gönül açtık, düşmana kulak tıkadık.
AKKOYUN DA BİZİZ KARAKOYUN DA
Bizim koyunumuzun rengi de, keçimizin kılı da sadece ve sadece yaşadığımız coğrafyanın sonucudur bunu biliriz. Biz akrabalarımızı daha iyi tanımak ve daha çok kaynaşmak için kullanırız bu isimleri. Tıpkı Yaratıcı’nın bizi kavim kavim yarattığı gibi. Üstünlüğün ancak iyilikte olduğu bilinciyle büyürüz biz. Gittiğimiz yere kültürümüzü götürürüz, doğru bildiğimizi yaşarız ama kavga etmeyiz, zorla tutmayız. Kavgamız sadece davamız içindir. Davamız vatan millet davasıdır. Öz kardeşimizle kavga etmemek için hemen yeni yurt ediniriz kendimize. Kendi obamıza çekiliriz. Bu töreyi bilmeyenler bizi kabuğumuza çekildi, yenildi sanırlar. Suskunluğumuzu haksızlığımıza bağlamaya çalışırlar. Akkoyun karakoyun belli olacak diye inat ederler. Ama bilmezler ki Akkoyun da biziz, karakoyun da…
YENİDEN CİHAN DEVLETİ OLACAKSAK…
Yörüklük bir aşiret değildir. Yörüklük bir alt kültür değildir. Yörüklük bu milletin öz değeridir. Temel unsurudur. Yerleşik hayata geçmiş olmak bu kültürü ortadan kaldırmaz. Zira Yörüklük bir hayat şeklidir. Yörük; mal biriktirmez, biriktirdiklerinin esiri olmaz. Yörüğün bütün malı devesinin sırtındadır, curası el kadar, sipsisi parmak kadardır. Hiçbir şeyi gereksiz yere büyütmez, ama o küçük şeylere dünyaları sığdırır. Yörüğü dünya malıyla kandıramazsınız, yalanla dolanla yolundan döndüremezsiniz, kem sözle dostundan edemezsiniz. Yörük doğa ile barışıktır, doğaya asla zarar vermez, zira tabiatı budur. Yörük üretmediğini tüketmez, hazıra konmaz, bir alır yerine beş koyar. Dal kesmez, suyu kirletmez, yol bilir, erkan bilir. Sevdasını Türküye sığdırır, obasını deveye.
İşte bu yüzden Yörüklüğü gelecek nesillere taşımak davasındayız. Yörüklüğün kaybolması fütühatın kaybolmasıdır.
İşte bu yüzden Yörüklük; kaderine ter edilmiş, zorlukla ayakta duran derneklerin sırtında devam edemeyecek kadar büyüktür, kutludur.
Eğer Türkiye, yeniden bir cihan devleti olmak istiyorsa, yeni Türkiye’nin iddiaları varsa, fethi sağlayan askeri gücün yanında, o topraklarda kalıcı olmasını sağlayan sosyolojik tabanını, tarihi obasının sırtında taşıyan Yörükleri ve yörüklüğü de yaşatmalıdır. Tıpkı bugün Balkanlar’da yaşadığı gibi, tıpkı Afrika’da, Asya’da yaşadığı gibi.
Evvelde Bulgaristan’da yaşanan, bugün Irak’ta Suriye’de yaşanan göçün temellerinde bu gerçek vardır. Zamanında kadim devletimizin oralara yerleştirdiği Yörükler bugün bu göçlerle o yurtlardan sökülmek istenmektedir. Türk Milletini barışçıl yollarla egemenliklere taşıyan Yörükleri Türkiye gözden çıkarmamalıdır, çıkarmayacaktır. Devletin ihmal edilemez görevi; kendi omurgasını taşıyan Yörük Türkmenleri yaşatmak, Yörük kültürünü canlandırmak olmalıdır. Yörüklüğün yaşatılması, 2071’e giden Yeni Türkiye’nin milli ödevidir.
DOĞU DA BİZİM BATI DA
Evlatlarını teröre kaptıran acılı anaların yanında olmamızı, o anaların omuzlarına kefiye almalarına sevinmelerini, orada oluşumuza binbir dua ile karşılık verilişimizi anlamayanlar kendi tarihlerinden haberdar olmayanlardır. Kültigin Yazıtları’nda ‘’İskan edilen Kürt Begleri’’nden bahsedilişini bilmezler. Alparslan Gazi’nin Malazgirt hazırlıklarında Diyarbakır’a gönderdiği ‘’Emmioğullarımız Kürtlere deyin, asker salsınlar’’ selamından haberdar değillerdir. Türkmenlerin iskan edildiği yerlere bakıp, emmioğullarımızla beraber kader birliği yaptığımızı görmezler.
Ama biz onlara da takılmayacağız. Zira bu ayrılığı isteyenlerin asıl amacı zaten bu gereksiz tartışmalara takılıp kalmamızdır.
BİRLİĞİMİZ DİRLİĞİMİZDİR
Dost düşman herkes bilsin ki; tarihin her döneminde olduğu gibi aramıza nifak sokmaya çalışanlar, ayrı gayrı hesap güdenler, komşu istihbaratlar ve onların maşaları, Fetöcüler, şucular bucular amaçlarına ulaşamayacaklar. Kol kırılır yen içinde kalır. Yörük dobradır, ulu ortadır, lafını esirgemez. Birbirimizin yanlışlarını ortaya koyarız, amma düzeltmek için. O yüzden her Yörük kardeşimizdir, her Türkmen özümüzdür. Bu ülkede gayrısı ya haindir, ya cahil. Bu seçim sürecinde her ne yaşanırsa yaşansın biline ki herhangi bir dostumuzun burnunun kanamaması içindir. Bu milletin kardeşliğine ve yüksek hedeflerine zarar gelmemesi içindir. Artık birbirimizi kucaklama, selam verme, selam alma dönemidir.
7X24 HİZMET
24 kişilik Yönetim Kurulu ve 7 kişilik Yürütme Kurulumuzda 7 gün 24 saat camianın hizmetinde olacağız. Etkin iletişim kanalları kuracağız. Dünyanın neresinde bir kardeşimizin burnu kanasa yanında olmaya gayret edeceğiz.
Aksakallılarımız, bacıbeylerimiz, delikanlılarımızla sürekli istişare halinde olacağız. Yükü paylaşacağız, nimeti paylaşacağız.
Yanlış yaptığımızda bizi dostça uyaranlara kulak tıkamayacağız. Sertçe uyaranlara düşmanca bakmayacağız.
Kardeşliğimizi pekiştirecek her çağrıya koşarak gideceğiz, toylarımızı şenlendireceğiz.
Sadece toylarda şenlenmeyeceğiz, kültürümüzü yazılı ve görsel hale getireceğiz. Akademik çalışmalara öncülük edeceğiz, saha araştırması yapan bilim insanlarımıza destek olacağız.
El ele hep birlikte Türkistan olacağız.
Hep birlikte Kızıl Elma’ya yürüyeceğiz.
Türk dünyasının birlik ve beraberliğe her zamandan daha fazla ihtiyacı var .
TÜRKÇE GİDERSE TÜRKİYE GİDER
26 Eylül 1932. Dil Kurultayı toplandı. Amaç,Türk dilinin köklerinin bilimsel yöntemlerle araştırılması, dünya dilleri arasındaki yerinin belirlenmesiydi.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk,
” Türk Dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk Ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdir.”
diyerek kurultayın amacını çok net biçimde ortaya koymuştu. Bir ulusun, gerçek bir ulus olabilmesi için dilin önemini en somut biçimde dile getirmişti.
Bugün Dil Bayramı’nın 92.yili. Kutlu olsun!
Türk Ulusunun uyanışından, bağımsız olmasından, özgürce yaşamasından, kendi dilini kullanmasından rahatsız olanlar, kabullenemediler dilimizin ozleşmesini. Devrim karşıtları, karanlık düşünceli kişiler, gruplar hep karşı çıktılar dilimizin yabancı diller boyunduruğundan kurtulmasına.
” Dede ile torun birbiriyle anlaşamıyor” dediler. ” Bir gecede geçmişimiz ile bağımız koptu” dediler. “Mezar taşlarını okuyamiyoruz” dediler. Dilimizi küçümsemek için uydurma sözcükler turettiler. Arapça ‘yi kutsal bir dil gibi savundular. Ellerini çekmediler dilimizin üzerinden.
Amaçları, ulusu yeniden tutsak etmek, başkalarının kölesi yapmak. Gizli niyetlerini dil üzerinden gerçekleştirmeye çalıştılar.
Dil ile düşünce arasında çok sıkı bir bağ, sıkı bir ilişki vardır. Bir ulusu, ulus yapan en önemli özelliklerden biri dil birliğidir. Dil, ulusu oluşturan bireyleri bir arada tutan çimentodur.
Çinli filozof Konfüçyüs’e sorarlar: “Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu?”
Konfüçyüs yanıtlamış: “İşe önce dili düzeltmekle başlardım. Çünkü, dil bozulursa sözcükler düşünceleri anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler yapılmaz. Görevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve düzen bozulur. Töre ve düzen bozulursa, adalet yoldan sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. Bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.”
Binlerce yıl öncesinden ne denli güzel anlatmış dilin önemini.
Türk Dil Kurumu’nun ilk Genel Yazmanı Ruşen Eşref Günaydın, ne güzel, ne içten anlatır dilimizin güzelliğini.
“Türkçe: Analarımızın dili; anadil, diller güzeli… Yerine göre kılıçtan keskin, çelikten sert, kayadan sarp, boradan hızlı, bürümcükten ince, kelebekten uçucu, çiçekten renkli, kokudan tatlı, altından parlak, sudan duru Türkçe…
Coşkunların hızını, dertlilerin iç sızısını, delikanlıların sevgisini, inanını, güler yüzlü kızların kıvraklığını, babaların öğütlerini, anaların yumuşak yürekliliğini, kızgınların öfkesini, kırgınların iniltisini, şenlerin şakasını, göklerin ıraklığını, suların canlılığını, ay ışıklarının oynaklığını, güneş parıltısının keskinliğini, iç yaşayışlarımızı da dış yaşayışımız gibi her dilden duygulu anlatan Türkçe… Bize yaşamı anlatan, yaşamı kendisi ile anladığımız Türkçe…
Bizi birbirimizle anlaştıran; dünya ulusları içinde bize şanlı ve belirli bir varlık veren Türkçe.”
Ne denli güzel değil mi? Bu sözcüklerde, bu tumcelerde anlaşılmayan bir şey var mı? Arapça’yı bilmeyenlerin din konusunda söz sahibi olduğu bir dönemde dilimize sahip çıkmak her yurtseverin görevidir. Gelişmiş, yetkin ve varsıl bir dilden yoksun ulus, düşünce alanında yaratıcı olamaz.
Yine Ruşen Eşref Ünaydın’ in seslenişi ile seslenelim:
‘Ey bizden daha genç olanlar! Bu emekler, bu dilekler sizler içindir! Bu dille sizler, ne mutlu, bizlerden daha çok ve güzel konuşacaksınız. Hele anaların kucağında ilk sözleri öğrenen Türk çocukları! Ah sizin konuşacağınız, sizin yazacağınız Türkçeyi duysaydım! Sizin ve sizin çocuklarınızın ağzında Türkçe kimbilir ne güzel, ne duru bir varlık olacaktır! Onu yarınki dâhi sanatkârlar kimbilir daha ne imrenilecek yeniliğe ve güzelliğe yükseltecektir. Onlar da unutmasınlar ki, bu yolu onlara ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk açmıştır.”
Yüz yıllar önce Karamanoğlu Mehmet Bey, 13 Mayıs 1277’de yayınladığı fermanında:
” Bu günden sonra divanda, dergahta, bargahta, mecliste ve meydanda Türkçe’den başka dil kullanılmayacaktır.”
diyerek Türk diline sahip çıkarken bu gün bizler, dilimize yeterince sahip çıkabiliyor muyuz?
Atatürk ilke ve devrimlerinin, cumhuriyet kazanımlarının savunucusu olarak tüm halkımıza, yöneticilerimize ve aydınlarımıza sesleniyorum . Türkçemize, ses bayrağımıza, ana dilimize, kültürümüze sahip çıkmaya, dilimizi özenli kullanmaya, bir an önce de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmaya çağırıyorum.
Unutmayın! Türkçe giderse Türkiye gider.
Dil Bayramımız kutlu olsun!
Zeki BAŞTÜRK