Yakın zamanda Lübnan’da yaşanan felaketi yüreğimizde hissediyor ve Lübnanlı kardeşlerimize başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
Yaşanan bu elim hadise sonrasında Cumhurbaşkanı Yardımcımız Sayın Fuat Oktay ve Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu Lübnan’a yaptıkları ziyarette camiamızı da heyecanlandıran açıklamalar yapmıştır.
Kendisi de bir Yörük çocuğu olan Sayın Çavuşoğlu Lübnan’da yaşayan ve kendisine Türkmen diyen herkese Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verebileceklerini ifade ettiler.
LÜBNAN’DA UNUTULAN TÜRKLER
Türkiye sınırları dışında kalmış, dünyaya gözlerini başka ülkenin vatandaşları olarak açan Osmanlı torunlarının, Anadolu’nun yitik çocuklarının hayat hikâyesi aslında çok eskilere dayanıyor. Türkler, Lübnan’da yaklaşık bin senedir hem idâreci hem toplum olarak yaşıyor.
IX. yüzyılın son çeyreğinde ilk kez bir Türk devleti Tolunoğulları’nın hâkimiyetine geçen Lübnan, kısa süreli ve istikrarsız Selçuklu hâkimiyeti (1078-1117) döneminde yaklaşık 15 bin Türkmen buraya yerleştirildi.
Memlûklar, XIV. yüzyıl başlarında bölgeye bazı Türk aşiretlerini yerleştirdi.
Lübnan, 1516’da Yavuz Sultan Selim’in Suriye-Mısır seferi sırasında Osmanlı hâkimiyetine girdi. Yine bu dönemde hac yolunu korumak gayesiyle Suriye ve Lübnan’a bazı Türk aşiretleri yerleştirildi.
Lübnan, 1918 Ekim başında İtilaf kuvvetlerince işgal edildi.
1900’lerin başından zulümden kaçıp Lübnan’a yerleşen Girit Türkleri hala yüreğimizin hazin hikayesidir.
FİLİSTİNDE, ÜRDÜN’DE YEMEN’DE, MISIR’DA SURİYE’DE CEZAYİR’DE, TUNUS’DA, LİBYA’DA ve DÜNYANIN HER YERİNDE TÜRKMENLER VAR
Türklük bir kaderdir ve kaderimiz cihanşümul bir ülküye dönüşmüştür. Bugün dünyanın neresine giderseniz gidin mutlaka Türklerle karşılaşırsınız. Balkanlarda yaşayan Yörük Türkmenler son zamanlarda daha fazla kamuoyunca bilinmeye ve tanınmaya başladıysa da esas bilinmeyen Afrika ve Ortadoğu’daki Türkmen aşiretlerdir.
Osmanlı askerinin Ürdün’ü terk ettiği ve Turkiye yoluna koyulduğu haberini alan Aydın’ın Karatekeli Yörüklerinin, denklerini can havliyle toplayıp, çocukları sırtlayıp askerin peşine takıldığını, Şam’a kadar geldikleri halde Osmanlı askerinin Ürdün’de yeniden Türk hakimiyetinin kurulacağını söylemesi üzerine geri döndüklerini unutmamamız gerekiyor.
Osmanlı çekildikten sonra düzenin bozulmasından korkan Yemenli devlet adamlarının ricası üzere birçok Osmanlı devlet adamının aileleriyle birlikte Yemen’de kaldıklarını aklımızdan çıkarmayalım. Ragıp Paşa’nın kızı Şehriyar bugün bile hala Türkçe öğrenme sevdasında.
Yine 869 Tolunoğulları hakimiyetinden sonra 1000 yıldan fazla Türk hakimiyetinde kalmış Mısır’ın hali bugün içler acısı. Mısır’da halen Arapça kelimelere karışmış onlarca Türkçe kelime ile karşılaşabilirsiniz. Kahire ve İskenderiye’de yaşayan paşa, mutasarrıf, şeyhülislam torunlarının olduğunu unutmayalım.
Cezayir’i Osmanlı topraklarına katan Barbaros’un orada evlenip barklanmış leventlerini hep hatırlayalım. Cezayir’e bugün bile giderseniz, soy isimleri Fransızlar tarafından zorla değiştirildiği halde, tanıştığınızda adının Kılıçali olduğunu üstüne basa basa söyleyen ya da soyadım Rahman değil ‘Türki’dir diyenlerle sıkça karşılaşırsınız.
Yine Tunus’ta eski kahvelerde, mavi balkonlu evlerde, bir fotoğrafçının stüdyo duvarlarında her an bir Türk’e denk gelebilirsiniz. Libya’da bir Türk’ün gezdiğini duyarlarsa ellerinde Osmanlı pasaportu, padişah tuğralı fermanlar ve Türkiye’den gelen akraba mektuplarıyla çıkar karşınıza bulurlar sizi.
Ya Tolunoğulları, Ihşitler, Eyyubiler, Memluklarda Türk askeri ile yanyana çarpışan Sudanlıları nasıl unutacağız. Hartum’a giderseniz kendisini hiç Sudanlı olarak tanımlamamış, açık teninden dolayı Sudanlı olarak da görülmemiş Fethiye Yusuf’la karşılaştığınızda ne düşünürsünüz.?
Peki Etiyopya’daki inci dişli, güler yüzlü Harar Türkleri’ni nasıl aklımızdan çıkarırız?
1071 Malazgirt’den çok daha önce Filistin’e yerleşen Oğuz boylarını çoğumuz bilmez bile. 40’dan fazla köyün Oğuz boylarının isimleriyle yerleşik olduğunu çok azımız bilir. Tıpkı Anadolu’nun herhangi bir köyü gibi. O yüzden biz Kudüs davasını da Filistin davasını da Türkistanlılığın bir gereği olarak görürüz.
Irak ve Suriye’yi hiç saymıyoruz bile. Oraları zaten Türkmeneli…
ÇAVUŞOĞLU’NA TEŞEKKÜRLER
İşte tam da bu yaralarımızın depreştiği bir zamanda Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun ‘kendisine Türkmen diyen herkese vatandaşlık vermeye hazırız’ sözleri bizi gururlandırmıştır. Varolsun. Büyük devlet olmak, Anavatan olmak, Türk’ün mirascısı olmak da bunu gerektirir.
Biz diyoruz ki Dünyanın neresinde olursa olsun kendisine Yörük Türkmen diyen herkes doğal olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olabilmelidir. Çifte vatandaşlık uygulamasına tabi olmalıdırlar.
Bu hak Uygur Türkleri için de mutlaka sağlanabilmelidir. Ve bir problem olduğunda Devletimiz; dünyanın neresinde olursa olsun bu vatandaşlarının haklarının hukuken sahibi olabilmelidir. İşte o zaman Kızılelma’yı da Turan’ı da, Türkistanlılığı da gerçekleştirmiş oluruz.
TÜRKLER YAŞADIKLARI YERLERE SAHİP ÇIKMALIDIR
Ancak bu vatandaşlık verme işi Türklerin yaşadıkları yeri terk etmeleri anlamına gelmemelidir. Aksine Türkler Dünyanın neresinde yaşıyorsa yaşasın yurtlarına, yuvalarına sahip çıkmalıdırlar. Bu Türklüklerinin gereğidir. Türkistanlılık ruhu, Türk İslam medeniyeti anlayışı, cihanşumul devlet anlayışı bunu gerektirir. Bulundukları yeri Türkleştirme, İslamlaştırma gayreti bir gün ‘beklenen’i onlara kavuşturacaktır.
Tüm Türk Dünyasına selam ediyoruz. Anadolu’da Yörük çadırlarında dumanın hala tüttüğünü bilmelerini istiyoruz.
Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği